İnsani değerler Prof.Dr.Hayrani ALTINTAŞ İnsani değer nedir? İnsani değerler, etik değerler, ahlaki değerler, evrensel değerler arasındaki fark nedir? Nihayet insani değerler ile mutluluk ve barış arasında ne gibi bir ilişki vardır? İnsani değerler, hepimiz için, bir değeri veya kıymeti olan beşerî keyfiyetlerdir. Bir başka beşeri varlık ile münasebetimiz söz konusu olduğu zaman dikkate alınması gerekli görülen ve bu konuda bize yol gösteren erdemlerdir. Bunlar, bizim insanlığımızdan hareketle bir başka varlığa karşı davranış şeklimizi tespit eden bağlardır. Bu erdemler, aynı zamanda, beşeri varlık olmamız hasebiyle biziler için birer kıymet hükmü taşıyan olumlu özelliklerdir. Toplum içinde yaşanabilir bir hayatın temelini teşkil ederler. Gerçekleşek bir güç için uygun bir ortamı, bizi barışa ve mutluluğa doğru taşıyacak bir hareketi ortaya çıkarırlar. Ancak insani değerler sayesinde başkaları ile olan ilişkilerimizi geliştirebilir, uyum içinde çalışabilir, karşılıklı görüş alış verişinde bulunabilir ve anlaşmazlıkları ortadan kaldırabiliriz. İnsani değerler, bir başkasının insani varlığı için içimizde hissettiğimiz ve başkalarına göstermek istediğimiz kendi özümüz üzerine bina edilmiş birbirinden farklı müspet his ve duygularımızdır. İnsani değerler, beşeri varlığı esas özüne ulaştıran ve o varlıktan gerçek anlamında bir insan meydana getiren duygu, düşünce ve davranışlardır. Bu değerlerle beşeri münasebetlerimizi geliştirebilir, çalışmalarımızı verimli hale getirebilir ve insani hayatımızı idame ettirebiliriz. İnsani değerler pek çoktur ve çok çeşitli şekillerde çerçevelenebilir: -Adâletli davranma ve diğer insanlarla paylaşabilme, -Affetme -Ahde vefa(sözünde durma), -Akrabalara iyilik -Aileye önem verme -Akıllıca davranma -Alçak sesli konuşma -Allah’a güvenme -Ahlak sınırlarını aşmama -Anlaşmalara riayet -Barışçı olma -Doğru bilgi sahibi olma -Cömertlik, -Çalışkanlık -Dargınları barıştırma -Dinlemesini bilme, kişilerle görüşme, ilişkide bulunma, -Emanete riayet -Fakirlere iyilik -Güzel ve yumuşak konuşma -Güzelce münakaşa -Her zaman orta yolu tutma -Heveslere hakim olma -Hilm(yumuşak huy) sahibi olma, -İçli ve yumuşak olma -İffetli ve ağırbaşlı olma -İstişare etme -İnsanlara saygı ve şükran, -İyi örnek olma -İyilikte yarışma -Kararlarda ihtiyatlı olma -Kardeşlik, kendisi için istediğini başkası için de isteme, -Kötülüğü iyilikle savma -Nefis temizliğine sahip olma -Rıfk ile muamele, -Selamlaşma -Sevgi ile muamele etme, -Sözünde durma -Sükûnet ve suhulet, -Şefkat ve merhamet, -Şerefli olma, -Temiz olma -Tevazu sahibi olma -Toplum halinde yaşama, -Vicdan özgürlüğünü korumu -Varlıkları olduğu gibi kabul etme, varlığı değerli görme, -Yüce Gönüllü olma ve daha pek çok olumlu davranış şekilleri tarzında sınıflanabilirler. Ahlaki değerler dediğimiz kıymet hükümlerini beşer hayatında ancak yukarda kısmen sayılan insani değerlerle uygulamaya koyabiliriz. Bu değer hükümleri yüce Allah’ın bildirdiği ve Peygamberimizin tatbik ettiği ahlak hükümlerinden başka bir şey değildir. İnsanlığa kasteden şiddeti bunlarla önleyebilir, adâleti bunlarla gerçekleştirebilir ve insani huzuru bunlarla temin edebiliriz. Sadece insani değerlerle kendimizi bulabilir ve toplum halinde huzur ve güven içinde mutlu bir halde yaşabiliriz. Son zamanlarda kaybettiğimiz pek çok değer hükmüyle şiddetin alabildiğine arttığı, hırsızlık, kapkaç, sigara, alkol ve uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıkların kullanılmasının on dört yaşa kadar indiği, apartmanlarda komşuların birbirini tanımadığı bir dünyada insani değerlerin yeniden bilinmesine ve yaşanmasına ne kadar çok ihtiyaç bulunduğu gayet açıktır. Toplumumuzun feci hali insani değerlere atfedilmesi gereken önemi ve günlük hayata uygulanmasını açıkça göstermektedir. İnsani değerlerin kişilere yeniden öğretilmesi ve yaşatılması ile farklı din, dil, kültür ve cinslerle insanlar arası bağlar kurmak mümkün olacaktır. Yukarda sayılan insani değerler, etik değerler ve ahlaki değerler birbirinden farklı şeyler midir? İslam Ahlakının evrensel değerleriyle bu değerlere arasında farklılık var mıdır? Bu sorulara cevap verebilmek için bunların tariflerini yapmak icap eder. Bazı araştırmacılar, insani değerler kavramı ile kastedilen değerlerin insanlara saygıyı ifade eden birlikte yaşamamıza imkân sağlayan hisler ve bizim insaniyetimizi gösteren değerler olduğunu kaydederler. Elbette bazı değerler vardır ki, din veya ahlakla hiçbir ilgisi yoktur. Mesela bir filmin güzel veya güzel olmadığı hakkındaki değer hükmü bu cinstendir. Etik değerler kavramı ile de bize insanlara, hayvanlara ve bitkilere saygı göstermeyi emreden onlara haksızlık yapmamayı bildiren değerlerin kastedildiğini bildirirler. Ahlaki değerler kavramının da başkasına saygı göstermeyi telkin eden dinimizin kanunlarını, kati emirlerini, kurallarını ve bu konudaki kişisel düşüncelerimizi ihtiva ettiğini yazarlar. İnsani değerler içinde yer aldığı belirtilen insanlara saygı ve insaniyet kavramları ile bitkilere, hayvanlara topyekün bütün varlıklara saygı, esasen ahlaki değerlerin içinde yer alır. Görülüyor ki, her üç mefhumun ifade ettiği hususlar, birbiri ile iç içedir. Ama insanlar, dini değerlerin tatbiki zor kurallar olduğunu zannederler ve insani değerler kavramını daha çok benimserler. Sanki ahlakî değerler daha çok metafizik, insani değerler de fizik dünyaya aittir. Böylece ilahi veya metafizik olanı düşünce sahalarından çıkarmak isterler. Bu tarz bir düşüncede pozitivizmin yani olguculuğun etkisinin olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü ahlaki değerler, özellikle de İslâm ahlakının değerleri evrensel değerlerdir ve insani değerler olarak da adlandırılmalarında hiçbir beis yoktur. Çünkü sözü edilen bu değerler insana yakışan ve beşeri varlığın insan olmasını ve insanca hareket etmesini temin eden evrensel kıymet hükümleridir. İnsani değerlerin bildirdiği birlikte yaşamamızı sağlayan insani duyguların sosyal hayata uygulanması; Hobbes’un dediği bencilliğin aksine(bkz. Gökberk(M.), Felsefenin Evrimi, İst.1979,s.69) etik değerlerin belirttiği, insanlara ve diğer bütün varlıklara saygı gösterilmesi ve haksızlık yapılmaması, onlara âdil davranılması demektir ki, ahlaki değerlerin evrensel emirlerindendir. Bir sorumluluk duygusu ve bunun ortaya çıkardığı yükümlülük şuuru; nihayet belirtilen görevin ifa edilmesi veya edilmemesi halinde mükafatı veya cezayı tatbik edecek bir merciin veya otoritenin yokluğu söz konusu olmaksızın sadece birlikte yaşama düşüncesiyle değerlerin hayata tatbik edilebileceğini söylemek, yukarda ifade ettiğimiz metafizik düşüncenin etkisizliğini söylemek olur ki, bu gerçeklere ve dini inançlara aykırıdır. Ahlaki veya insani değerler, otoritenin emri olarak zihnimize nakşolmuş, maddi ve manevi kanunlarla ifadelendirilmiş olarak evrensel veya cihan şumül değer ve kıymet hükümleridir. Bunları kitaplarda yazıp çeşitli beyannamelerde ilan edip de sosyal hayatta uygulamayan veya bunları kendisine has addedip, diğer toplulukları mahrum eden toplulukların ne kadar büyük bir tezat içinde oldukları görülmektedir. Bu kendilerini sorguya çekecek bir otorite fikrinden uzak olmanın ortaya çıkardığı bir durumdur. Bunun tek sebebi metafizik bir otorite kabul etmemedir. Mutlaka sorgulayacak ve buna göre ceza veya mükâfat verecek metafizik bir otoriteyi kabul eden insani veya ahlakî değerler, yukarıda da belirtildiği gibi, evrensel değerlerdir. Bu sebeple dini, cinsi, kültürü ve tarihi ne olursa olsun bütün insanlarca kabul edilip paylaşılırlar. Böylece karşımızda bulunan varlığın yaratanın var ettiği varlık olması itibariyle bir değeri vardır. İnsan söz konusu olduğu zaman bu değerler, insani haklarını ihtiva eder. O zaman bir insanın diğer insandan beklediği insani davranış olan haklara saygı ortaya çıkar, bu da toplumun mutluluğunu temin eder. Ahlaki değerler çerçevesinde ele alınması gereken insani değerler, herkesçe kabul edilen değerler olması itibariyle insanlar üstü bir şuur tarafından belirlenmiş olmalıdırlar. Aksi takdirde her insani şuur, tarafsız olamaz ve gerçekten bütün insanları içine alan değer hükümleri serdedemez. İnsanlık Tarihi göz önüne alınırsa metafizik veya ilahi şuurun bahşettiği hakları gasp eden ve pek çok insan hakkını ortadan kaldıran dolayısıyla insanlara zulmeden bir emperyalizmin, sömürgeciliğin insani değerlerden ne kadar uzak olduğunu hatırlarız. Bu çerçevede ilahi otorite fikrini kabul etmeyen zihniyet, başkasının varlığını kabul etme, başkasına hürmet etme, başkasını yaratanın bir eseri olarak kabul etme, varlığın bir değeri olduğunu bilme, her konuda kendini başkasının yerine koyma, sevgi, şefkat, merhamet ve kardeşlik gibi duygu ve değerlerden uzak kalmıştır. Kusurları affetme, bağışlama, gerçeği, doğruyu, hakikati kabul etme, barışı, sevgiyi ve sükûneti benimseme değerleri satırlar arasında kalan mefhumlar olmaktan çıkarak hakikaten yaşanan değerler olmadıkça sulhun, sükûnun, güvenin ve huzurun olmayacağı âşikârdır. Müşterek insani değerlerin insanlar, toplumlar ve milletler arasındaki dayanışmayı temin edebileceği sık sık tekrar edilen bir husustur. Bunun için kişilerin ahlaki değerlerinin geliştirilmesi, sorumluluk bilincinin verilmesi ve iyilik ve güzellikleri alabilecek derecede eğitilmesi şarttır. İnsani veya ahlaki niteliği olmazsa hiçbir medeniyetin yüksekliğinden söz edilemez. Bilim açısından en yüksek seviyelere çıkmış olan medeniyetler bile ahlakiliğini kaybetmiş olmadan dolayı bir değer taşımazlar. Bundan dolayı insani olma niteliğinin, mutlak ve aşkın bir varlığa inanç, bu inancın verdiği müştereken benimsenen mutlak değerleri kabul ile ortaya çıkacağını delillendirmeye ihtiyaç yoktur. İnsani bir takım özelliklerin varlığını ifade ederek her şeyin izafi olduğu söylenemez. İlahi emirler ve onlara inanç, insanların kendilerine has biyolojik ve psikolojik hususiyetlerini inkâr etmeden müşterek değer b insani davranışlar birliğini telkin ederler. Ahlaki değerlerin farklı bir nitelik arz etmesi nereden kaynaklanıyor? Şüphe yok ki, insanın tabiatı, çeşitli yönlere eğilimi içinde taşımaktadır. İnsanın, bu eğilimlerden iyi yönde olanlara doğru tevcih edilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde bencil veya nefsi eğilimlerin ağır basması halinde insan, zararlı hale gelebilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de Tin suresinde belirtildiği gibi, insan, iyilikleri ve güzellikleri alabilecek nitelikte yaratılmış olduğundan bu yönde eğitilmesi ve yönlendirilmesi tabiatı gereğidir. Pek çok bilimin ve ilahi emirlerin onu bu istikamette geliştirmek ve yükseltmek amacı taşıdığı bir hakikattir. Bu hususta insanın kendisini tanıması ve bilmesi, kâinatın yaratılış sırlarını ve tabii gerçekleri ortaya çıkarması, var oluş felsefesini keşfetmesi, eşyanın birbiri ile ilişkilerini tespit etmesi nihayet yaratılış düzeninde mevcut ölçüyü görmesi, üzerine düşen bir görev olarak bulunmaktadır. Aynı şekilde, nereden geldik, nereye gidiyoruz ve gayemiz nedir sorularına cevap bulması kaçınılmaz bir haldir. Bunlarla ilgili olarak kendisine verilmiş bir yetenek yani akıl bulunmaktadır. Onunla yaratılış ve gayesi hakkında derin derin düşünebilir, eşyayı bu açılardan temaşa edebilir, ibret alabilir, meseleleri çözüme kavuşturabilir ve özel durumlardan umumi sonuçlara yükselebilir. Ahlaki değerler, kişiye bu hususta yol gösterici nitelik taşırlar. İnsan, eşyayı tabiatında görmek, esasına nüfuz etmek, böylece yeni bilgilere ulaşmak için geniş imkânlarla donatılmıştır. Akli hareket etmek demek olan ahlaki değerler sistemi, sadece insana mahsus bir özellik olup onun yaratılışının, gelişmesinin ve olgunlaşmasının sırrıdır. Bununla birlikte insanın içgüdüsel eğilimleri kişiyi kemale ve yeteneklerini işletmesine imkân sağlar. Bunlar, Mutlak Gerçeğe ulaşmasını, tabiatında ortaya çıkabilecek olumsuz halleri engelleyerek O’na ve diğer varlıklara karşı görevli olduğu davranışları tahakkuk ettirmesini temin eden kabiliyetlerdir. Bu görevler ve şuur hali insanın tabiatında mündemiçtir. Elbette insanın tabiatında bencil yani kendisini esas alan ve arzuları müşahhaslaştırmayı hedefleyen içgüdüler(eğilimler) mevcuttur. Bunları silmek, yok etmek ve ortadan kaldırmak mümkün değildir. Ama bunlara mukabil insanlığa iyi ve güzel şeyler verecek kabiliyetleri de vardır. Onlar şahâser bir kişiyi şekillendirebilmektedir. İşte ahlaki değerler bunları temin etmekte ve evrene yeni bir şekil vermektedir. Bu durum muvacehesinde, ahlakî değerler söz konusu olduğu ve insan tabiatı göz önünde bulundurulduğu zaman, haktan, hukuktan, kişinin mecburiyetlerinden, sorumluluklarından, eşitlikten, adâletten, insaniyetten, ahlaktan, vicdandan, hürriyetlerden, insani güzellikten, kemalden, olgunluktan, gayeden, müşterek değer hükümlerinden, medeniyetler arası münasebetlerden, milletler arası karşılıklı temaslardan, dinlerin ortak kurallarından, bilgi ve bilimsel verilerden, inançlardan ve bunların sâliklerine karşı görevlerden söz etmek gerekecektir. Tek bir cümle ile ahlakî değerlerden bahsetme durumunda kalınacaktır. Böyle bir nazariyeye inanmayı reddetmek, sadece kendi zihin hükümlerine güvenerek kendi içine kapanmak hatta kendini bilmemektir. Yukarıda ifade edilenleri kabul etmemek, materyalizme kaymak ve her türlü görüşmeyi faydasız görmektir ki, bilimsel zihniyetten uzaklığı gösterir. İnsani değerler hususunda İslam dininin bildirdikleri insan tabiatına uyan ve onu ahenkli bir dünyanın içine yerleştiren konulardır. İnsan tabiatı yaşanılan bir gerçek olduğuna göre dinin kişiye hakiki tabiatını ve niteliğini kazandırmak istediği ortadadır. İslam dininin telkin ettiği ahlaki değerler insan tabiatına uygun olduğu veçhile onu kalkındırır, olgunlaştırır, yüceltir ve şahsiyetli kılar. Nitekim Rum suresinin 30. âyeti bu hususu çok açık bir şekilde belirtir : “O halde sen, batıl dinlerden uzaklaşarak yüzünü ve özünü, hak din olan İslâm'a yönelt. Yani Allah'ın insanları yaratmasında esas kıldığı o fıtrata uygun hareket et. Allah'ın bu hilkatini kimse değiştiremez. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların ekserisi bunu bilmezler.” İslam dininin kuralları insani tabiata uygun olarak gelmiştir. Bu anlamda İslam, bütün hukuki kuralları, emir ve yasaklarıyla yüce Allah’ın insanlara bahşettiği o insani tabiata aittir. Yargıların kaynağı olan değerler kişinin fikirleriyle alâkalıdır. Etik yani ahlak felsefesi kişilerin kararlarının iyi ve kötü olup olmadıklarını niteler. Çünkü ahlaki kararlar basit bir kuralın kararları değil, kişide yer etmiş ve şahsiyeti ortaya çıkaran niteliklerin tezahürüdür. Ahlaki değerler izafi veya göreli olabilirler mi ? Bazı düşünürler ki, bunlar arasında Montaigne ve Hume vardır, bir takım ahlakî değer hükümlerinin bir yerde övüldüğünü bir başka yerde de yerildiklerini söyleyerek ahlakî değerlerin göreliliğinden söz ederler. Elbette yerilmiş bazı davranışlar geçerli oldukları bir yer bulabilirler. Fakat ahlakın tanıdığı iki esas değer olarak iyi ve kötü, ülkelere ve çağlara göre göreli olabilirler mi ? Böyle olursa ahlaki değerlerin evrenselli-ğinden söz edilebilir mi ? Bunun imkânsız olduğu açıktır. Çünkü ahlakî değerlerin evrensel olması, bütün zaman ve mekânlarda herkes tarafından iyi veya kötü olarak kabul edilmeleri demektir ki, görelilikleri bahis mevzuu olamaz. İnsanlar ahlakî değerleri kendileri üretmezler, onları cihanşumül bir tarzda daha önceden var olarak bulurlar. Pek tabiidir ki, insan toplulukları evrensel ahlak kurallarına bağlı olarak yeni bazı değer hükümleri üretebilirler. Bunlar çoğunlukla beşeri toplulukların örf, âdet ve geleneklerine bağlı olarak şekillenirler. Böyle bir durumda ahlakî değerlerin kişiselliğinden değil içtimaîliğinden söz edilebilir. Ahlaki kanaatler ve değer hükümleri eğitimle mi elde edilir ? Ahlakî kanaatlerimiz ve bunlarla edindiğimiz ahlakî değerler elbette bir eğitimin sonucunda bizde yer eden mefhumlardır. Hz. Peygamberin « Doğan her çocuk İslam fıtratı üzere doğar. Annesi veya babası onu Hristiyan mecusi ve yahudi yapar. » tarzındaki hadisi şerifleri, eğitimle kazanılan ahlaki değerlerin davranış halinde ortaya çıkacağının çok açık bir göstergesidir. Ancak şu husus asla unutulmamalıdır ki, Müslüman ve batılı filozofun ifade ettikleri gibi, yüce Allah insanın tabiatına iyiye yönelme ve kötüden kaçma gibi bir özellik bahşetmiştir ki, bu yetenek onu insan eder. Ancak bunun devam edebilmesi verilecek eğitime bağlıdır.Çocukların alacakları eğitim ile şahsiyet kazanacakları ve buna bağlı olarak da değer hükümleri edinecekleri çok açıktır. Dinler iyi ve kötü olan davranışlar üzerinde hassasiyetle dururlar. Zira dinlerin gayesi Allah’a inanan mutlu kişilerden meydana gelmiş toplulukları şekillendirmektir. Bunun için daima iyi olanı telkin ile kötü olandan uzaklaştırmayı hedef ittihaz ederler. Bu çerçeveden bakılınca dinin, inancın ve aklını uyuştuğu ve birbirlerini detekledikleri sonucu ortaya çıkar. Esasen dinlerin telkin ettiği iyi davranışlar, kabule mazhar olabilmeleri için, daima akılla uyuşan hareketlerdir.Akla aykırı herhangi bir dini emir ve tavsiye görülemez. Sadece kişisel menfeatleri açısından dini emirleri akla uygun görmeyen bazı insanlar vardır. Gerçek şu ki, evrenin ve insanın tabii kanunları yaratılıştan beri insanın tabiatına uygun olarak vardır. Bunlar, Aristo, Eflaton, Farabi ve İbn Sina gibi filozofların söylediği gibi, akla uygun olarak kişiyi erdeme, fazilete ve olgunluğa götürürler. Çünkü onlar insanın zihninde, aklında ve kalbinde mevcutturlar.
İnsani değerler
Prof.Dr.Hayrani ALTINTAŞ
İnsani değer nedir? İnsani değerler, etik değerler, ahlaki değerler, evrensel değerler arasındaki fark nedir? Nihayet insani değerler ile mutluluk ve barış arasında ne gibi bir ilişki vardır?
İnsani değerler, hepimiz için, bir değeri veya kıymeti olan beşerî keyfiyetlerdir. Bir başka beşeri varlık ile münasebetimiz söz konusu olduğu zaman dikkate alınması gerekli görülen ve bu konuda bize yol gösteren erdemlerdir. Bunlar, bizim insanlığımızdan hareketle bir başka varlığa karşı davranış şeklimizi tespit eden bağlardır. Bu erdemler, aynı zamanda, beşeri varlık olmamız hasebiyle biziler için birer kıymet hükmü taşıyan olumlu özelliklerdir. Toplum içinde yaşanabilir bir hayatın temelini teşkil ederler. Gerçekleşek bir güç için uygun bir ortamı, bizi barışa ve mutluluğa doğru taşıyacak bir hareketi ortaya çıkarırlar.
Ancak insani değerler sayesinde başkaları ile olan ilişkilerimizi geliştirebilir, uyum içinde çalışabilir, karşılıklı görüş alış verişinde bulunabilir ve anlaşmazlıkları ortadan kaldırabiliriz. İnsani değerler, bir başkasının insani varlığı için içimizde hissettiğimiz ve başkalarına göstermek istediğimiz kendi özümüz üzerine bina edilmiş birbirinden farklı müspet his ve duygularımızdır.
İnsani değerler, beşeri varlığı esas özüne ulaştıran ve o varlıktan gerçek anlamında bir insan meydana getiren duygu, düşünce ve davranışlardır. Bu değerlerle beşeri münasebetlerimizi geliştirebilir, çalışmalarımızı verimli hale getirebilir ve insani hayatımızı idame ettirebiliriz.
İnsani değerler pek çoktur ve çok çeşitli şekillerde çerçevelenebilir:
-Adâletli davranma ve diğer insanlarla paylaşabilme,
-Affetme
-Ahde vefa(sözünde durma),
-Akrabalara iyilik
-Aileye önem verme
-Akıllıca davranma
-Alçak sesli konuşma
-Allah’a güvenme
-Ahlak sınırlarını aşmama
-Anlaşmalara riayet
-Barışçı olma
-Doğru bilgi sahibi olma
-Cömertlik,
-Çalışkanlık
-Dargınları barıştırma
-Dinlemesini bilme, kişilerle görüşme, ilişkide bulunma,
-Emanete riayet
-Fakirlere iyilik
-Güzel ve yumuşak konuşma
-Güzelce münakaşa
-Her zaman orta yolu tutma
-Heveslere hakim olma
-Hilm(yumuşak huy) sahibi olma,
-İçli ve yumuşak olma
-İffetli ve ağırbaşlı olma
-İstişare etme
-İnsanlara saygı ve şükran,
-İyi örnek olma
-İyilikte yarışma
-Kararlarda ihtiyatlı olma
-Kardeşlik, kendisi için istediğini başkası için de isteme,
-Kötülüğü iyilikle savma
-Nefis temizliğine sahip olma
-Rıfk ile muamele,
-Selamlaşma
-Sevgi ile muamele etme,
-Sözünde durma
-Sükûnet ve suhulet,
-Şefkat ve merhamet,
-Şerefli olma,
-Temiz olma
-Tevazu sahibi olma
-Toplum halinde yaşama,
-Vicdan özgürlüğünü korumu
-Varlıkları olduğu gibi kabul etme, varlığı değerli görme,
-Yüce Gönüllü olma
ve daha pek çok olumlu davranış şekilleri tarzında sınıflanabilirler.
Ahlaki değerler dediğimiz kıymet hükümlerini beşer hayatında ancak yukarda kısmen sayılan insani değerlerle uygulamaya koyabiliriz. Bu değer hükümleri yüce Allah’ın bildirdiği ve Peygamberimizin tatbik ettiği ahlak hükümlerinden başka bir şey değildir. İnsanlığa kasteden şiddeti bunlarla önleyebilir, adâleti bunlarla gerçekleştirebilir ve insani huzuru bunlarla temin edebiliriz. Sadece insani değerlerle kendimizi bulabilir ve toplum halinde huzur ve güven içinde mutlu bir halde yaşabiliriz.
Son zamanlarda kaybettiğimiz pek çok değer hükmüyle şiddetin alabildiğine arttığı, hırsızlık, kapkaç, sigara, alkol ve uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıkların kullanılmasının on dört yaşa kadar indiği, apartmanlarda komşuların birbirini tanımadığı bir dünyada insani değerlerin yeniden bilinmesine ve yaşanmasına ne kadar çok ihtiyaç bulunduğu gayet açıktır. Toplumumuzun feci hali insani değerlere atfedilmesi gereken önemi ve günlük hayata uygulanmasını açıkça göstermektedir.
İnsani değerlerin kişilere yeniden öğretilmesi ve yaşatılması ile farklı din, dil, kültür ve cinslerle insanlar arası bağlar kurmak mümkün olacaktır.
Yukarda sayılan insani değerler, etik değerler ve ahlaki değerler birbirinden farklı şeyler midir? İslam Ahlakının evrensel değerleriyle bu değerlere arasında farklılık var mıdır?
Bu sorulara cevap verebilmek için bunların tariflerini yapmak icap eder.
Bazı araştırmacılar, insani değerler kavramı ile kastedilen değerlerin insanlara saygıyı ifade eden birlikte yaşamamıza imkân sağlayan hisler ve bizim insaniyetimizi gösteren değerler olduğunu kaydederler.
Elbette bazı değerler vardır ki, din veya ahlakla hiçbir ilgisi yoktur. Mesela bir filmin güzel veya güzel olmadığı hakkındaki değer hükmü bu cinstendir.
Etik değerler kavramı ile de bize insanlara, hayvanlara ve bitkilere saygı göstermeyi emreden onlara haksızlık yapmamayı bildiren değerlerin kastedildiğini bildirirler.
Ahlaki değerler kavramının da başkasına saygı göstermeyi telkin eden dinimizin kanunlarını, kati emirlerini, kurallarını ve bu konudaki kişisel düşüncelerimizi ihtiva ettiğini yazarlar.
İnsani değerler içinde yer aldığı belirtilen insanlara saygı ve insaniyet kavramları ile bitkilere, hayvanlara topyekün bütün varlıklara saygı, esasen ahlaki değerlerin içinde yer alır.
Görülüyor ki, her üç mefhumun ifade ettiği hususlar, birbiri ile iç içedir. Ama insanlar, dini değerlerin tatbiki zor kurallar olduğunu zannederler ve insani değerler kavramını daha çok benimserler. Sanki ahlakî değerler daha çok metafizik, insani değerler de fizik dünyaya aittir. Böylece ilahi veya metafizik olanı düşünce sahalarından çıkarmak isterler.
Bu tarz bir düşüncede pozitivizmin yani olguculuğun etkisinin olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü ahlaki değerler, özellikle de İslâm ahlakının değerleri evrensel değerlerdir ve insani değerler olarak da adlandırılmalarında hiçbir beis yoktur. Çünkü sözü edilen bu değerler insana yakışan ve beşeri varlığın insan olmasını ve insanca hareket etmesini temin eden evrensel kıymet hükümleridir.
İnsani değerlerin bildirdiği birlikte yaşamamızı sağlayan insani duyguların sosyal hayata uygulanması; Hobbes’un dediği bencilliğin aksine(bkz. Gökberk(M.), Felsefenin Evrimi, İst.1979,s.69) etik değerlerin belirttiği, insanlara ve diğer bütün varlıklara saygı gösterilmesi ve haksızlık yapılmaması, onlara âdil davranılması demektir ki, ahlaki değerlerin evrensel emirlerindendir.
Bir sorumluluk duygusu ve bunun ortaya çıkardığı yükümlülük şuuru; nihayet belirtilen görevin ifa edilmesi veya edilmemesi halinde mükafatı veya cezayı tatbik edecek bir merciin veya otoritenin yokluğu söz konusu olmaksızın sadece birlikte yaşama düşüncesiyle değerlerin hayata tatbik edilebileceğini söylemek, yukarda ifade ettiğimiz metafizik düşüncenin etkisizliğini söylemek olur ki, bu gerçeklere ve dini inançlara aykırıdır.
Ahlaki veya insani değerler, otoritenin emri olarak zihnimize nakşolmuş, maddi ve manevi kanunlarla ifadelendirilmiş olarak evrensel veya cihan şumül değer ve kıymet hükümleridir. Bunları kitaplarda yazıp çeşitli beyannamelerde ilan edip de sosyal hayatta uygulamayan veya bunları kendisine has addedip, diğer toplulukları mahrum eden toplulukların ne kadar büyük bir tezat içinde oldukları görülmektedir. Bu kendilerini sorguya çekecek bir otorite fikrinden uzak olmanın ortaya çıkardığı bir durumdur. Bunun tek sebebi metafizik bir otorite kabul etmemedir.
Mutlaka sorgulayacak ve buna göre ceza veya mükâfat verecek metafizik bir otoriteyi kabul eden insani veya ahlakî değerler, yukarıda da belirtildiği gibi, evrensel değerlerdir. Bu sebeple dini, cinsi, kültürü ve tarihi ne olursa olsun bütün insanlarca kabul edilip paylaşılırlar. Böylece karşımızda bulunan varlığın yaratanın var ettiği varlık olması itibariyle bir değeri vardır. İnsan söz konusu olduğu zaman bu değerler, insani haklarını ihtiva eder. O zaman bir insanın diğer insandan beklediği insani davranış olan haklara saygı ortaya çıkar, bu da toplumun mutluluğunu temin eder.
Ahlaki değerler çerçevesinde ele alınması gereken insani değerler, herkesçe kabul edilen değerler olması itibariyle insanlar üstü bir şuur tarafından belirlenmiş olmalıdırlar. Aksi takdirde her insani şuur, tarafsız olamaz ve gerçekten bütün insanları içine alan değer hükümleri serdedemez.
İnsanlık Tarihi göz önüne alınırsa metafizik veya ilahi şuurun bahşettiği hakları gasp eden ve pek çok insan hakkını ortadan kaldıran dolayısıyla insanlara zulmeden bir emperyalizmin, sömürgeciliğin insani değerlerden ne kadar uzak olduğunu hatırlarız. Bu çerçevede ilahi otorite fikrini kabul etmeyen zihniyet, başkasının varlığını kabul etme, başkasına hürmet etme, başkasını yaratanın bir eseri olarak kabul etme, varlığın bir değeri olduğunu bilme, her konuda kendini başkasının yerine koyma, sevgi, şefkat, merhamet ve kardeşlik gibi duygu ve değerlerden uzak kalmıştır. Kusurları affetme, bağışlama, gerçeği, doğruyu, hakikati kabul etme, barışı, sevgiyi ve sükûneti benimseme değerleri satırlar arasında kalan mefhumlar olmaktan çıkarak hakikaten yaşanan değerler olmadıkça sulhun, sükûnun, güvenin ve huzurun olmayacağı âşikârdır.
Müşterek insani değerlerin insanlar, toplumlar ve milletler arasındaki dayanışmayı temin edebileceği sık sık tekrar edilen bir husustur.
Bunun için kişilerin ahlaki değerlerinin geliştirilmesi, sorumluluk bilincinin verilmesi ve iyilik ve güzellikleri alabilecek derecede eğitilmesi şarttır. İnsani veya ahlaki niteliği olmazsa hiçbir medeniyetin yüksekliğinden söz edilemez. Bilim açısından en yüksek seviyelere çıkmış olan medeniyetler bile ahlakiliğini kaybetmiş olmadan dolayı bir değer taşımazlar. Bundan dolayı insani olma niteliğinin, mutlak ve aşkın bir varlığa inanç, bu inancın verdiği müştereken benimsenen mutlak değerleri kabul ile ortaya çıkacağını delillendirmeye ihtiyaç yoktur.
İnsani bir takım özelliklerin varlığını ifade ederek her şeyin izafi olduğu söylenemez. İlahi emirler ve onlara inanç, insanların kendilerine has biyolojik ve psikolojik hususiyetlerini inkâr etmeden müşterek değer b insani davranışlar birliğini telkin ederler.
Ahlaki değerlerin farklı bir nitelik arz etmesi nereden kaynaklanıyor?
Şüphe yok ki, insanın tabiatı, çeşitli yönlere eğilimi içinde taşımaktadır. İnsanın, bu eğilimlerden iyi yönde olanlara doğru tevcih edilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde bencil veya nefsi eğilimlerin ağır basması halinde insan, zararlı hale gelebilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de Tin suresinde belirtildiği gibi, insan, iyilikleri ve güzellikleri alabilecek nitelikte yaratılmış olduğundan bu yönde eğitilmesi ve yönlendirilmesi tabiatı gereğidir. Pek çok bilimin ve ilahi emirlerin onu bu istikamette geliştirmek ve yükseltmek amacı taşıdığı bir hakikattir.
Bu hususta insanın kendisini tanıması ve bilmesi, kâinatın yaratılış sırlarını ve tabii gerçekleri ortaya çıkarması, var oluş felsefesini keşfetmesi, eşyanın birbiri ile ilişkilerini tespit etmesi nihayet yaratılış düzeninde mevcut ölçüyü görmesi, üzerine düşen bir görev olarak bulunmaktadır. Aynı şekilde, nereden geldik, nereye gidiyoruz ve gayemiz nedir sorularına cevap bulması kaçınılmaz bir haldir.
Bunlarla ilgili olarak kendisine verilmiş bir yetenek yani akıl bulunmaktadır. Onunla yaratılış ve gayesi hakkında derin derin düşünebilir, eşyayı bu açılardan temaşa edebilir, ibret alabilir, meseleleri çözüme kavuşturabilir ve özel durumlardan umumi sonuçlara yükselebilir.
Ahlaki değerler, kişiye bu hususta yol gösterici nitelik taşırlar. İnsan, eşyayı tabiatında görmek, esasına nüfuz etmek, böylece yeni bilgilere ulaşmak için geniş imkânlarla donatılmıştır.
Akli hareket etmek demek olan ahlaki değerler sistemi, sadece insana mahsus bir özellik olup onun yaratılışının, gelişmesinin ve olgunlaşmasının sırrıdır.
Bununla birlikte insanın içgüdüsel eğilimleri kişiyi kemale ve yeteneklerini işletmesine imkân sağlar. Bunlar, Mutlak Gerçeğe ulaşmasını, tabiatında ortaya çıkabilecek olumsuz halleri engelleyerek O’na ve diğer varlıklara karşı görevli olduğu davranışları tahakkuk ettirmesini temin eden kabiliyetlerdir. Bu görevler ve şuur hali insanın tabiatında mündemiçtir.
Elbette insanın tabiatında bencil yani kendisini esas alan ve arzuları müşahhaslaştırmayı hedefleyen içgüdüler(eğilimler) mevcuttur. Bunları silmek, yok etmek ve ortadan kaldırmak mümkün değildir. Ama bunlara mukabil insanlığa iyi ve güzel şeyler verecek kabiliyetleri de vardır. Onlar şahâser bir kişiyi şekillendirebilmektedir.
İşte ahlaki değerler bunları temin etmekte ve evrene yeni bir şekil vermektedir.
Bu durum muvacehesinde, ahlakî değerler söz konusu olduğu ve insan tabiatı göz önünde bulundurulduğu zaman, haktan, hukuktan, kişinin mecburiyetlerinden, sorumluluklarından, eşitlikten, adâletten, insaniyetten, ahlaktan, vicdandan, hürriyetlerden, insani güzellikten, kemalden, olgunluktan, gayeden, müşterek değer hükümlerinden, medeniyetler arası münasebetlerden, milletler arası karşılıklı temaslardan, dinlerin ortak kurallarından, bilgi ve bilimsel verilerden, inançlardan ve bunların sâliklerine karşı görevlerden söz etmek gerekecektir. Tek bir cümle ile ahlakî değerlerden bahsetme durumunda kalınacaktır.
Böyle bir nazariyeye inanmayı reddetmek, sadece kendi zihin hükümlerine güvenerek kendi içine kapanmak hatta kendini bilmemektir. Yukarıda ifade edilenleri kabul etmemek, materyalizme kaymak ve her türlü görüşmeyi faydasız görmektir ki, bilimsel zihniyetten uzaklığı gösterir.
İnsani değerler hususunda İslam dininin bildirdikleri insan tabiatına uyan ve onu ahenkli bir dünyanın içine yerleştiren konulardır. İnsan tabiatı yaşanılan bir gerçek olduğuna göre dinin kişiye hakiki tabiatını ve niteliğini kazandırmak istediği ortadadır. İslam dininin telkin ettiği ahlaki değerler insan tabiatına uygun olduğu veçhile onu kalkındırır, olgunlaştırır, yüceltir ve şahsiyetli kılar. Nitekim Rum suresinin 30. âyeti bu hususu çok açık bir şekilde belirtir :
“O halde sen, batıl dinlerden uzaklaşarak yüzünü ve özünü, hak din olan İslâm'a yönelt. Yani Allah'ın insanları yaratmasında esas kıldığı o fıtrata uygun hareket et. Allah'ın bu hilkatini kimse değiştiremez. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların ekserisi bunu bilmezler.”
İslam dininin kuralları insani tabiata uygun olarak gelmiştir. Bu anlamda İslam, bütün hukuki kuralları, emir ve yasaklarıyla yüce Allah’ın insanlara bahşettiği o insani tabiata aittir.
Yargıların kaynağı olan değerler kişinin fikirleriyle alâkalıdır. Etik yani ahlak felsefesi kişilerin kararlarının iyi ve kötü olup olmadıklarını niteler. Çünkü ahlaki kararlar basit bir kuralın kararları değil, kişide yer etmiş ve şahsiyeti ortaya çıkaran niteliklerin tezahürüdür.
Ahlaki değerler izafi veya göreli olabilirler mi ? Bazı düşünürler ki, bunlar arasında Montaigne ve Hume vardır, bir takım ahlakî değer hükümlerinin bir yerde övüldüğünü bir başka yerde de yerildiklerini söyleyerek ahlakî değerlerin göreliliğinden söz ederler. Elbette yerilmiş bazı davranışlar geçerli oldukları bir yer bulabilirler. Fakat ahlakın tanıdığı iki esas değer olarak iyi ve kötü, ülkelere ve çağlara göre göreli olabilirler mi ? Böyle olursa ahlaki değerlerin evrenselli-ğinden söz edilebilir mi ? Bunun imkânsız olduğu açıktır. Çünkü ahlakî değerlerin evrensel olması, bütün zaman ve mekânlarda herkes tarafından iyi veya kötü olarak kabul edilmeleri demektir ki, görelilikleri bahis mevzuu olamaz.
İnsanlar ahlakî değerleri kendileri üretmezler, onları cihanşumül bir tarzda daha önceden var olarak bulurlar. Pek tabiidir ki, insan toplulukları evrensel ahlak kurallarına bağlı olarak yeni bazı değer hükümleri üretebilirler. Bunlar çoğunlukla beşeri toplulukların örf, âdet ve geleneklerine bağlı olarak şekillenirler. Böyle bir durumda ahlakî değerlerin kişiselliğinden değil içtimaîliğinden söz edilebilir.
Ahlaki kanaatler ve değer hükümleri eğitimle mi elde edilir ?
Ahlakî kanaatlerimiz ve bunlarla edindiğimiz ahlakî değerler elbette bir eğitimin sonucunda bizde yer eden mefhumlardır. Hz. Peygamberin « Doğan her çocuk İslam fıtratı üzere doğar. Annesi veya babası onu Hristiyan mecusi ve yahudi yapar. » tarzındaki hadisi şerifleri, eğitimle kazanılan ahlaki değerlerin davranış halinde ortaya çıkacağının çok açık bir göstergesidir.
Ancak şu husus asla unutulmamalıdır ki, Müslüman ve batılı filozofun ifade ettikleri gibi, yüce Allah insanın tabiatına iyiye yönelme ve kötüden kaçma gibi bir özellik bahşetmiştir ki, bu yetenek onu insan eder. Ancak bunun devam edebilmesi verilecek eğitime bağlıdır.Çocukların alacakları eğitim ile şahsiyet kazanacakları ve buna bağlı olarak da değer hükümleri edinecekleri çok açıktır.
Dinler iyi ve kötü olan davranışlar üzerinde hassasiyetle dururlar. Zira dinlerin gayesi Allah’a inanan mutlu kişilerden meydana gelmiş toplulukları şekillendirmektir. Bunun için daima iyi olanı telkin ile kötü olandan uzaklaştırmayı hedef ittihaz ederler.
Bu çerçeveden bakılınca dinin, inancın ve aklını uyuştuğu ve birbirlerini detekledikleri sonucu ortaya çıkar. Esasen dinlerin telkin ettiği iyi davranışlar, kabule mazhar olabilmeleri için, daima akılla uyuşan hareketlerdir.Akla aykırı herhangi bir dini emir ve tavsiye görülemez. Sadece kişisel menfeatleri açısından dini emirleri akla uygun görmeyen bazı insanlar vardır.
Gerçek şu ki, evrenin ve insanın tabii kanunları yaratılıştan beri insanın tabiatına uygun olarak vardır. Bunlar, Aristo, Eflaton, Farabi ve İbn Sina gibi filozofların söylediği gibi, akla uygun olarak kişiyi erdeme, fazilete ve olgunluğa götürürler. Çünkü onlar insanın zihninde, aklında ve kalbinde mevcutturlar.
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 180923
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.