Demokratik Değişim Hareketi Sözcüsü Rubil GÖKDEMİR ‘İnsani Değerler ve Demokrasi Sohbetleri, adıyla yapılan konferansların 2019 yılı biterken ki konuğu Rubil GÖKDEMİR oldu. Sayın Gökdemir’in Demokraside Birlik Vakfı konferans salonunda yaptığı sunum aynı zamanda yeni dönemde başlatılan ilk konferans özelliğini taşıyordu. Konferansın açılış konuşmasını DEVA ve İnsani Değerler Derneği Genel Başkanı Mehmet Bozdemir yaptı. Sayın Bozdemir, dernek ve vakıf olarak demokratik gelişime önem verdiklerini ne var ki; dünya genelinde demokrasi indeksinde ülkemizin 100ncü sıraya düştüğünü belirterek istişare sonucu hazırladıkları ‘Tam Demokrasi Platformu Hazırlık Raporunu, siyasi partiler ile sivil toplum kuruluşları nezdinde paylaşacaklarını ve ilk paylaşımı Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’la gerçekleştirdiklerini söyledi. Ardından konuşmacı Rubil Gökdemir’i konuklara tanıttı. Konferansa zaman ayırıp gelen konuklara ve konuşmacı Gökdemir’e teşekkür etti. Sayın Gökdemir’in Gümüşhane Kelkit 1961 yılı doğumlu olduğunu Elektrik Elektronik Mühendisliği bölümünden sonra hukuk fakültesinden mezun olarak serbest avukatlık yanında bugünlerde ‘Demokratik Değişim Hareketi Sözcüsü, olarak çalışmalarına devam ettiğini ifade ettikten sonra konferansın DEVA, İDD ve YOUTUBE’ de yayımlandığını belirtip sözü konuşmacı Rubil Gökdemir’e verdi. Konuşmacı Rubil GÖKDEMİR, Türk Ekonomisinin son 17 yılına ilişkin değerlendirmeler yaparken sorunun demokrasi boyutunu da ele alacağını belirtip Sayın Bozdemir ve konuklara zamanlarını ayırıp bu kış gününde toplantıya icabet etmeleri nedeniyle teşekkür etti. Aşağıda Sayın Gökdemir’in yaptığı sunumun kısaltılmış özetini bulacaksınız. Okuyucu dilerse konferansın tamamını youtube’den ve derneğimiz sitesinden izleyebilir: ‘ Hepimiz burada isek dertli insanlarız ve müşterek sorunlarımız var. Milletimize ve insanlığa hizmet yolunda şükran duygularımızı iletebilmeliyiz. Demokrasi ile ilgili sıkıntılarımız var ve bizlere anlatılan demokrasinin hukukla olan bağlantısını kurmalıyız. Önce Türkiye’nin bulunduğu yeri özetlemeliyiz. Dünya nüfusu 7.5 milyar, ülkemiz nüfusu 82 milyon. Demek ki dünya genelinde her 100 insandan aşağı yukarı biri Türkiye’de yaşıyor. 1961 doğumluyum, çarık giyen büyüklerimizi ve kağnı arabalarının var olduğu dönemi de biliyorum. O günlerden bugüne değişen koşulları iyi değerlendirmeliyiz. Öncelikle her dönem kendi şartları içinde değerlendirilmelidir. Türkiye’nin o çocukluk dönemimde dünya ekonomisinden aldığı pay % 1 düzeyinde idi. Şimdilerde bu pay % 1 in üzerine çıkmadığı gibi 2019 yılı itibarıyla % 0,88 e düştü. 2018 yılında Gayri Safi Milli Hasıla 784 milyar dolarken 2019 yılı sonunda 749 milyar dolar hedefleniyor. Tahmini 734 milyar dolara ulaşmamız mümkün gözüküyor. 2006 yılından itibaren de milli gelir hesaplama yöntemi değişti. 2 gün önce Ekonomiden Sorumlu Devlet eski bakanlarından Ali Babacan’ı dinledim. Sayın Babacan, 2002 den 2013’e Türkiye’yi ekonomide büyüttüğünü, fert başına düşen geliri 3.500 dolardan 12.500 dolara yükselttiğini ve sonuçta gelir düzeyinin 3.5 kat arttığını ifade etti. 2002 yılında 21.5 milyon civarında istihdam sağlanmıştı. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre Ekim 2019 dönemi verilerine göre 28.9 milyon çalışan var. Bunların % 36,4 ü ise kayıtsız çalışmakta. Yani SGK ve gelir vergisine tabi değiller. SGK ya kayıtlı şahıs sayısı 18 milyon civarında. Teşvik edilen istihdam sayısı % 38 artmış. Bu rakamlar güncellendiğinde milli gelir 3.500 dolar değil, ortada 3.5 kat büyüyen Türkiye yok. Ekonominin büyüklüğü bir bakıma ürettiği vergi ile ölçülür. Milli gelirin % 19 u kadar vergi toplayabildik. Ekonomik kriz sonrası bu oran % 15-16 seviyesine düştü. 2002 de ödenen vergi 58.4 milyar dolar, 2019 yılında ise 360 milyar dolar, maliye 2019 da 645 milyar TL vergi toplayacak bunun dolar karşılığı yaklaşık 108 milyar dolar. İddia edildiği gibi 3.5 kat büyüme yok. Bunları yüzleşme amaçlı açıklıyorum. Gerçek tabloyu görmek için yüzleşmek gerekiyor. Büyüme rakamları aldatıcı rakamlardır. Büyüme rakamlarını etkileyen hane halkı tüketim harcamalarının % 62 si milli gelir harcamalarından oluşuyordu. 2002 de hane halkı harcamaları borcu 5.8 milyar TL, milli gelirin % 1.6 sı. Hane halkı tüketici giderleri oranı % 15 düzeyindeydi. Hane halkı tasarruf oranı 2002 de % 22. Bu sayı 2019 da % 11 düzeyine düştü. Tüketici kredilerini artırıp piyasaya can suyu vermeye çalışıyorlar. Tasarrufların milli gelire oranı % 30 düzeyinde olmalıydı. 537 AVM açıldı, bunun % 67 si yabancı ürünlerden oluşuyor. Havuz bitti, tencere tükendi artık dibini kullanıyoruz. 17 yılda dış ticaret 1.076 milyar dolar açık verdi. İleri teknoloji ürünlerini ihraç edemiyoruz. Sattığımız ürünlerin değeri düşüyor, bu nedenle açık veriyoruz. Dayandığımız rakamlar, TÜİK, SGK ve diğer resmi kurumlara ait rakamlardır. Bu rakamlar üzerinde çalışınca böyle bir tablo ortaya çıktı. Toplamayı umduğumuz vergilerin % 88 i personel maaşlarına ayrılıyor. 2020 de 352 milyar TL borç ödeme planı var. 62 milyar TL sosyal yardımlar, 63 milyar TL ise yatırımlara ayrılacak. SGK ya transfer edilecek para 2019 da 222 milyar TL iken bu rakamın 2020 de 250 milyar TL ye yükselmesi bekleniyor. Sosyal güvenlik verilerine göre 4 çalışanın 1 emekliyi finanse etmesi gerekirken , 1.5 çalışana 1 emekli finanse edilebiliyor. SGK diyor ki bu durumda 5 yıl içinde batacağız. Bu arada 700 bin öğretmen ataması ve 3.600 ek gösterge şamatası yapılıyor. Entelektüellerin milletimizle yüzleşmesi lazım. Bu tabloda Kanal İstanbul yapılması planlanıyor. Asgari ücretin 2.324 TL olarak açıklanması kimseyi memnun etmedi. 17 yıl süresinde SGK yı batırmışız. Ekonomi kesinlikle büyümedi, bizi kandırıyorlar. Ekonomik büyüklüğü, 197 milyon akıllı telefon satıldı ve 10.5 milyon konut üretildi diyerek övünüyorlar. Halbuki konut üretiminde kullanılan malzemelerin % 43 ü ithalata dayalı. Türk sanayiinde üretilen malların % 71 i ara mallardan oluşuyor. Dış borcumuz 2002 de 129 milyar TL den 2019 da 453 milyar TL ye çıktı. Kanal İstanbul’un fizibilitesi yok. Panama Kanalı, 13 bin km, Süveyş Kanalı 6 bin km yol kısalttı. Hepimiz hipnoz altındayız, akıl tutulması içindeyiz. 2007 de Ankara’nın nazım planı gerçekleşti. 100-150 milyar TL kaynak transferi gerçekleşti. İstanbul’un imar planı da 50 milyon nüfusa göre yapıldı. Açıklama yapılmıyorsa yeni imar planları var demektir. Ekonominin kaynakları verimli kullanılmış olsaydı, 17 yılda 15 trilyon dolarlık bir artış gerçekleşmiş olurdu. Buradan sorunun demokrasi boyutuna geçiyoruz. Demokrasi, hukukun üstünlüğü geleceğimiz demektir. Hukuk dışına çıkmanın adı vesayettir. Görünüşte demokrasi, seçim ve anayasa varmış gibi birileri bunun dışına çıkıyorsa o ülkede vesayet var demektir. Ben, Türk milliyetçisiyim. Millet fikrine inanıyorum. Öncelikle Türk milliyetçileri demokrasiye sahip çıkmalıdır. Millet fikrine inanan demokrat olmalıdır. Milletten aldıkları oylarla siyasetin görünmeyen aktörleri ile işbirliği yapılıyor. Milletin iradesi içine etnik mezhepsel bölücülük sokuluyor. Aidiyet duygusunun yıkılmaması artırılması gerekiyor., Sayın Rubil Gökdemir’in sunumundan sonra ara verildi. Aranın ardından konuklar konuşmacıya ekonomik gidişata ilişkin soru yöneltip kendi önerilerini de ifade ettiler. Konferans karşılıklı diyalogdan sonra saat 16:30 da sona erdi. Demokraside Birlik Vakfı/ İnsani Değerler Derneği, 28 Aralık 2019, Ankara
Demokratik Değişim Hareketi Sözcüsü Rubil GÖKDEMİR
‘İnsani Değerler ve Demokrasi Sohbetleri, adıyla yapılan konferansların 2019 yılı biterken ki konuğu Rubil GÖKDEMİR oldu. Sayın Gökdemir’in Demokraside Birlik Vakfı konferans salonunda yaptığı sunum aynı zamanda yeni dönemde başlatılan ilk konferans özelliğini taşıyordu.
Konferansın açılış konuşmasını DEVA ve İnsani Değerler Derneği Genel Başkanı Mehmet Bozdemir yaptı. Sayın Bozdemir, dernek ve vakıf olarak demokratik gelişime önem verdiklerini ne var ki; dünya genelinde demokrasi indeksinde ülkemizin 100ncü sıraya düştüğünü belirterek istişare sonucu hazırladıkları ‘Tam Demokrasi Platformu Hazırlık Raporunu, siyasi partiler ile sivil toplum kuruluşları nezdinde paylaşacaklarını ve ilk paylaşımı Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’la gerçekleştirdiklerini söyledi.
Ardından konuşmacı Rubil Gökdemir’i konuklara tanıttı. Konferansa zaman ayırıp gelen konuklara ve konuşmacı Gökdemir’e teşekkür etti. Sayın Gökdemir’in Gümüşhane Kelkit 1961 yılı doğumlu olduğunu Elektrik Elektronik Mühendisliği bölümünden sonra hukuk fakültesinden mezun olarak serbest avukatlık yanında bugünlerde ‘Demokratik Değişim Hareketi Sözcüsü, olarak çalışmalarına devam ettiğini ifade ettikten sonra konferansın DEVA, İDD ve YOUTUBE’ de yayımlandığını belirtip sözü konuşmacı Rubil Gökdemir’e verdi.
Konuşmacı Rubil GÖKDEMİR, Türk Ekonomisinin son 17 yılına ilişkin değerlendirmeler yaparken sorunun demokrasi boyutunu da ele alacağını belirtip Sayın Bozdemir ve konuklara zamanlarını ayırıp bu kış gününde toplantıya icabet etmeleri nedeniyle teşekkür etti.
Aşağıda Sayın Gökdemir’in yaptığı sunumun kısaltılmış özetini bulacaksınız. Okuyucu dilerse konferansın tamamını youtube’den ve derneğimiz sitesinden izleyebilir:
‘ Hepimiz burada isek dertli insanlarız ve müşterek sorunlarımız var. Milletimize ve insanlığa hizmet yolunda şükran duygularımızı iletebilmeliyiz. Demokrasi ile ilgili sıkıntılarımız var ve bizlere anlatılan demokrasinin hukukla olan bağlantısını kurmalıyız.
Önce Türkiye’nin bulunduğu yeri özetlemeliyiz. Dünya nüfusu 7.5 milyar, ülkemiz nüfusu 82 milyon. Demek ki dünya genelinde her 100 insandan aşağı yukarı biri Türkiye’de yaşıyor. 1961 doğumluyum, çarık giyen büyüklerimizi ve kağnı arabalarının var olduğu dönemi de biliyorum. O günlerden bugüne değişen koşulları iyi değerlendirmeliyiz. Öncelikle her dönem kendi şartları içinde değerlendirilmelidir.
Türkiye’nin o çocukluk dönemimde dünya ekonomisinden aldığı pay % 1 düzeyinde idi. Şimdilerde bu pay % 1 in üzerine çıkmadığı gibi 2019 yılı itibarıyla % 0,88 e düştü. 2018 yılında Gayri Safi Milli Hasıla 784 milyar dolarken 2019 yılı sonunda 749 milyar dolar hedefleniyor. Tahmini 734 milyar dolara ulaşmamız mümkün gözüküyor. 2006 yılından itibaren de milli gelir hesaplama yöntemi değişti.
2 gün önce Ekonomiden Sorumlu Devlet eski bakanlarından Ali Babacan’ı dinledim. Sayın Babacan, 2002 den 2013’e Türkiye’yi ekonomide büyüttüğünü, fert başına düşen geliri 3.500 dolardan 12.500 dolara yükselttiğini ve sonuçta gelir düzeyinin 3.5 kat arttığını ifade etti.
2002 yılında 21.5 milyon civarında istihdam sağlanmıştı. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre Ekim 2019 dönemi verilerine göre 28.9 milyon çalışan var. Bunların % 36,4 ü ise kayıtsız çalışmakta. Yani SGK ve gelir vergisine tabi değiller. SGK ya kayıtlı şahıs sayısı 18 milyon civarında. Teşvik edilen istihdam sayısı % 38 artmış.
Bu rakamlar güncellendiğinde milli gelir 3.500 dolar değil, ortada 3.5 kat büyüyen Türkiye yok. Ekonominin büyüklüğü bir bakıma ürettiği vergi ile ölçülür. Milli gelirin % 19 u kadar vergi toplayabildik. Ekonomik kriz sonrası bu oran % 15-16 seviyesine düştü. 2002 de ödenen vergi 58.4 milyar dolar, 2019 yılında ise 360 milyar dolar, maliye 2019 da 645 milyar TL vergi toplayacak bunun dolar karşılığı yaklaşık 108 milyar dolar. İddia edildiği gibi 3.5 kat büyüme yok.
Bunları yüzleşme amaçlı açıklıyorum. Gerçek tabloyu görmek için yüzleşmek gerekiyor. Büyüme rakamları aldatıcı rakamlardır. Büyüme rakamlarını etkileyen hane halkı tüketim harcamalarının % 62 si milli gelir harcamalarından oluşuyordu. 2002 de hane halkı harcamaları borcu 5.8 milyar TL, milli gelirin % 1.6 sı. Hane halkı tüketici giderleri oranı % 15 düzeyindeydi.
Hane halkı tasarruf oranı 2002 de % 22. Bu sayı 2019 da % 11 düzeyine düştü. Tüketici kredilerini artırıp piyasaya can suyu vermeye çalışıyorlar. Tasarrufların milli gelire oranı % 30 düzeyinde olmalıydı. 537 AVM açıldı, bunun % 67 si yabancı ürünlerden oluşuyor. Havuz bitti, tencere tükendi artık dibini kullanıyoruz.
17 yılda dış ticaret 1.076 milyar dolar açık verdi. İleri teknoloji ürünlerini ihraç edemiyoruz. Sattığımız ürünlerin değeri düşüyor, bu nedenle açık veriyoruz.
Dayandığımız rakamlar, TÜİK, SGK ve diğer resmi kurumlara ait rakamlardır. Bu rakamlar üzerinde çalışınca böyle bir tablo ortaya çıktı. Toplamayı umduğumuz vergilerin % 88 i personel maaşlarına ayrılıyor. 2020 de 352 milyar TL borç ödeme planı var. 62 milyar TL sosyal yardımlar, 63 milyar TL ise yatırımlara ayrılacak. SGK ya transfer edilecek para 2019 da 222 milyar TL iken bu rakamın 2020 de 250 milyar TL ye yükselmesi bekleniyor.
Sosyal güvenlik verilerine göre 4 çalışanın 1 emekliyi finanse etmesi gerekirken , 1.5 çalışana 1 emekli finanse edilebiliyor. SGK diyor ki bu durumda 5 yıl içinde batacağız. Bu arada 700 bin öğretmen ataması ve 3.600 ek gösterge şamatası yapılıyor.
Entelektüellerin milletimizle yüzleşmesi lazım. Bu tabloda Kanal İstanbul yapılması planlanıyor. Asgari ücretin 2.324 TL olarak açıklanması kimseyi memnun etmedi. 17 yıl süresinde SGK yı batırmışız. Ekonomi kesinlikle büyümedi, bizi kandırıyorlar.
Ekonomik büyüklüğü, 197 milyon akıllı telefon satıldı ve 10.5 milyon konut üretildi diyerek övünüyorlar. Halbuki konut üretiminde kullanılan malzemelerin % 43 ü ithalata dayalı. Türk sanayiinde üretilen malların % 71 i ara mallardan oluşuyor.
Dış borcumuz 2002 de 129 milyar TL den 2019 da 453 milyar TL ye çıktı. Kanal İstanbul’un fizibilitesi yok. Panama Kanalı, 13 bin km, Süveyş Kanalı 6 bin km yol kısalttı. Hepimiz hipnoz altındayız, akıl tutulması içindeyiz.
2007 de Ankara’nın nazım planı gerçekleşti. 100-150 milyar TL kaynak transferi gerçekleşti. İstanbul’un imar planı da 50 milyon nüfusa göre yapıldı. Açıklama yapılmıyorsa yeni imar planları var demektir.
Ekonominin kaynakları verimli kullanılmış olsaydı, 17 yılda 15 trilyon dolarlık bir artış gerçekleşmiş olurdu. Buradan sorunun demokrasi boyutuna geçiyoruz.
Demokrasi, hukukun üstünlüğü geleceğimiz demektir. Hukuk dışına çıkmanın adı vesayettir. Görünüşte demokrasi, seçim ve anayasa varmış gibi birileri bunun dışına çıkıyorsa o ülkede vesayet var demektir.
Ben, Türk milliyetçisiyim. Millet fikrine inanıyorum. Öncelikle Türk milliyetçileri demokrasiye sahip çıkmalıdır. Millet fikrine inanan demokrat olmalıdır.
Milletten aldıkları oylarla siyasetin görünmeyen aktörleri ile işbirliği yapılıyor. Milletin iradesi içine etnik mezhepsel bölücülük sokuluyor. Aidiyet duygusunun yıkılmaması artırılması gerekiyor.,
Sayın Rubil Gökdemir’in sunumundan sonra ara verildi. Aranın ardından konuklar konuşmacıya ekonomik gidişata ilişkin soru yöneltip kendi önerilerini de ifade ettiler. Konferans karşılıklı diyalogdan sonra saat 16:30 da sona erdi.
Demokraside Birlik Vakfı/ İnsani Değerler Derneği, 28 Aralık 2019, Ankara
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 314812
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.